Sürdürülebilir turizm yaklaşımı yeni bir kavram olarak Pandemiyle birlikte bilinirliğini arttırıyor. Yaşanan küresel sağlık tehdidi ve belirsizlikler, genel olarak seyahat davranışlarını etkiledi. Turizm de bu durumdan payına düşeni aldı. Bu dönemde insanlarla aynı ortamı paylaşmak, sağlık için ciddi bir tehdit olarak görüldü. Bununla beraber doğa; iyileştirici ve güven verici olarak zihinlerimizde tekrar konumlandı.
Bugün, seyahatlerde yeterli hijyen kurallarının sağlanıyor olması önceliğimiz oldu. Bu amaçla uygulanan kuralların, uluslararası bir standart olarak önümüzdeki dönemde de devam etmesi öngörülmekte.
Seyahatlerle ilgili bir diğer tercih ve beklenti de iptal ve iade koşullarının esnek olması. Dolayısı ile tüm turizm paydaşları bu konularda ortak platformda hareket etmeye gayret edecekler. Kamu-özel sektör daha fazla iş birliği yapacak gibi görünüyor.
2021’de öncelikle, ülkelerin kendi iç turizmlerinin canlanmaya başlayacağı öngörülüyor. Bununla birlikte; uluslararası ortak kararlar ve iş akışlarının uygulanmasına devam edilecek. Covid-19 ile kazanılan güvenli seyahat, sertifikasyon, dijitalleşme gibi alışkanlıkların, önümüzdeki dönemlerde de devam etmesi beklenmekte. Pandemiyle birlikte kitle turizminden çok, özel ve butik seyahatlerin ön plana çıktığı görülüyor. M.I.C.E Turizmi gibi grup seyahat aktivitelerinin ise tekrar eski hacimlerine dönmesi zaman alacak.
Türkiye’de Sürdürülebilir Turizm Yaklaşımı
Kitle turizmine ilginin azalma ihtimali, Türkiye gibi turizm gelirinin büyük kısmını bu alandan sağlayan ülkeler için risk oluşturmaktadır. Bununla beraber; planlı bir yol haritası ile turizm çeşitliliğine odaklanarak, bu yöndeki kayıplar kapatılabilir. Turizmi çeşitlendirmek yeni bir konu olmamasına rağmen, önümüzdeki dönem üzerinde çalışılması gereken bir gündemdir. Bu anlamda ülkemizin potansiyelinin yüksek olması şansımızdır. Türkiye’nin turizm potansiyeli sürdürülebilir turizm yaklaşımı ile paralel şekilde değerlendirilirse, mevsimsellik sorunu da çözüme doğru gidecektir.
Yaşadığımız süreç, doğadaki dengelerin korunmasının ne kadar önemli olduğu ile ilgili güçlü farkındalık sağlamıştır. Ayrıca tüm dünya ülkelerinin nasıl da birbirlerine bağlı oldukları görülmüştür. Değişen dünya ile uyumlu, sürdürülebilir turizm yaklaşımı üzerine kurulmuş politika oluşturmak önemli ve değerli hale gelmiştir. Toplumda sürdürülebilir turizm bilincini oluşturmak ve turizmin her alanında , kitle turizmi de dahil olmak üzere uygulanabilir kılmak çok daha fazla önem kazanmıştır.
Ülkemizin muhteşem doğasını ve zengin kültürel mirasımızı korumak önemli bir vatandaşlık görevidir. Seyahat edenlerde ve turizm sektöründeki tüm paydaşlarda bu bilinci oluşturmalıyız. Sürdürülebilirlik; her turizm projesinin olmazsa olmazı haline getirilebilirse, iklim değişikliği, kuraklık, salgın hastalıklar, politik krizler gibi olası her türlü zorluğa karşı daha hazırlıklı olabiliriz. Ülkemizin sahip olduğu kaynaklar ile bugüne kadar çeşitli turizm kolları yaratılabilmiştir. Bunların sürdürülebilir turizm kavramı ile desteklenen projelerle daha da güçlendirilmesi, Türk Turizmini kırılganlıktan kurtararak, rakiplerimizin önüne geçirecektir. Yerel ekonomilere de hareketlilik sağlayarak sektördeki istihdamı dinamik kılacaktır.
Turizm destinasyonlarında oluşturulacak destinasyon yönetim örgütleri (DYÖ) ile yerel halk, kamu ve özel sektör işbirliğini sağlamalı, sürdürülebilir özel turizm projeleri yaratmalıyız. Tur operatörleri ve konaklama sektörü de bu yaklaşımı iş planlarına dahil ettiklerinde sadece sorumlu turizm üretmekle kalmayacaklar aynı zamanda kendi işletmelerinin karlılığını ve esnekliğini arttıracaklardır.
“Sürdürülebilir, Toplum Temelli Turizm” ve “Sağlık Turizmi” sadece yurtdışından gelecek misafirlerimiz için değil yurtiçinde de hareketlilik sağlamak açısından önemli iki konudur. Her ikisi de kendi içinde ayrıca alt branşlara ayrılmaktadır. Yani çeşitlilik daha da artmaktadır. Bu alanlarda yürüyecek çok yolumuz var. Baştan atılacak doğru adımlar ve alınacak doğru kararlarla güzel sonuçlar elde etmek mümkündür.